GENÇ EĞİTİMCİLER

EĞİTİM TEKNOLOJİSİ BLOGU EGTMTEK'E HOŞGELDİNİZ

15 Nisan 2009 Çarşamba

1 Nisan 2009 Çarşamba

Şu Çılgın Türkler




Turgut Özakman, Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak yüzlerce kaynaktan derlenmiş bilgileri, belgelere dayandırarak bir roman üslubu içerisinde anlatmaktadır. Şu Çılgın Türkler dört ana bölümden oluşmaktadır. “Başlangıç” adı verilen ilk bölüm 28 Haziran 1914-1 Nisan 1921 tarihleri arasındaki dönemi kapsamakta ve özetlemektedir. İkinci Bölüm; Birinci Kitap adı altında ve “Yunan Büyük Taarruzu” adını taşımaktadır. Bu bölümde yer alan alt başlıklar ise; Kütahya-Eskişehir Savaşı’na Hazırlık, Kütahya-Eskişehir Savaşı, Sakarya Savaşı’na Hazırlık, Ankara’ya Yürüyüş ve Sakarya Savaşı’dır. Üçüncü Bölüm, İkinci Kitap başlığıyla Türk Büyük Taarruzu adını taşımaktadır. Bu bölümde de; Büyük Taarruza Hazırlık, Afyon Güneyine Yürüyüş ve Büyük Taarruz alt başlıkları bulunmaktadır. Roman Sonuç bölümüyle sona ermektedir.

17’nci yüzyılın ortalarından itibaren gerilemeye başlayan ve Birinci Dünya Savaşından yenik ayrılan Osmanlı İmparatorluğu bu savaş sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamıştır. Ülkenin dört bir yanı galip devletler tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. İtalyanlar Güneybatı Anadolu, Fransızlar ve Ermeniler Çukurova, İngilizler Musul ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yerleşirler. İstanbul ise başta İngilizler olmak üzere ortaklaşa işgal edilmiştir. 15 Mayıs 1919’da ise İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilir.

İzmir’in işgalinin ardından dört gün sonra Mustafa Kemal Paşa 9’ncu Ordu Müfettişi göreviyle Samsun‘a çıkar. Fakat O, işgale karşı tepki gösterir ve milleti işgale karşı direnişe hazırlamak maksadıyla kongreler düzenler. Önce Amasya Tamimi yayınlanır, ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri toplanır. 23 Nisan 1920’de de Büyük Millet Meclisi açılır ve Ankara Hükümeti kurulur.

Diğer taraftan hem Yunan Ordusu hem de Türk Ordusu savaş için hazırlıklar yapmaktadır. Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı neticesinde halk perişan durumdadır. Ordu dağılmış ve cephanelerine el konmuştur. İşte Türk Ordusu bu yokluklar içinde hazırlıklarına devam etmektedir. İki ordu arasındaki ilk ciddi karşılaşma Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yaşanır. Yunan ordusu, hem asker sayısı hem de cephane olarak ordumuzdan kat kat üstün durumdadır. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Afyon, Eskişehir ve Kütahya kaybedilir. Yunanlıların en büyük destekçisi İngilizler, Türklerin savaşı kaybedeceğinden çok emindir.

Türk Ordusunun ve Mustafa Kemal’in karşısındaki tek sorun Yunanlılar değildir. İçte de çok sayıda düşman vardır. Özellikle İstanbul Hükümeti ve pek çok sözde aydın savaşın kaybedileceğinden çok emindirler ve İngilizlerin güvencesi altında yaşamayı kabul etmektedirler. Yıllarca savaştan yılan askerler de ordudan kaçmaktadır.

Mustafa Kemal Paşa ve başta İsmet Paşa olmak üzere Türk Ordusunun kurmayları, Kütahya-Eskişehir Muharebelerindeki yenilgilerin ardından orduyu toparlamak ve yeni bir savunma hattı oluşturmak için orduyu Sakarya Nehrinin batısına çekerler. Bu karar Büyük Millet Meclisindeki bazı milletvekilleri tarafından tepkiyle karşılanır. Meclis içindeki muhalifler bile savaşın kaybedileceğini düşünmektedir. Meclis içindeki muhaliflerin amacı farklı olsa da milletvekilleri Mustafa Kemal Paşanın ordunun başına geçmesi ister. Başkomutanlık teklifini kabul eden Mustafa Kemal Paşa, milleti topyekûn savaşa ortak etmek ve ordunun en kısa zamanda tekrar savaşa hazır hale getirilebilmesi için Tekalif-i Milliye Emirlerini yayınlar. Bu emirler ile halktan, elindeki çoraptan battaniyeye kadar sahip olduğu bir çok şeyi orduya teslim etmesi istenir. Zaten yoksul ve perişan bir durumda olan Türk Milleti yardımlarını ordusundan esirgemez. İstanbul’daki cephanelerde kalan top mermileri Anadolu’ya kaçırılır. Yunanlılar da ordularını güçlendirmek için hazırlık içerisindedir.

31 Mart 2009 Salı

Host Dosyası ve ARP

Host Dosyası ve ARP

HOSTS DOSYASI: İnternetteki bilgisayarların isimlerinin ve IP adreslerinin bulunduğu dosyalardır. Bir bilgisayar diğer bir bilgisayarla iletişime geçmek istediğinde, bu dosyaya bakar.
Hosts dosyasının güncellemesi için aslının Amerika bulunduğu Stanford Üniversitesine belli aralıklarla bağlanılarak kopyalama yapılır.
Dosyanın Bulunduğu Yer:
Windows Vista= C:\WINDOWS\SYSTEM32\DRIVERS\ETC
Windows XP = C:\WINDOWS\SYSTEM32\DRIVERS\ETC Windows 2K = C:\WINNT\SYSTEM32\DRIVERS\ETCWin 98\ME = C:\WINDOWS

DNS: Alan adları ile IP adresleri arasında eşleştirmeler yapan dağıtılmış bir veritabanıdır.
DNS sunucusu verilen bir bilgisayar adının IP adresini çözerek bilgisayarların Internet üzerinde alan adları ile haberleşmelerine olanak tanır.

DNS Sisteminin Yararları :
  • IP adresleri yerine daha kullanışlı adların kullanılması.
  • Hiyerarşik olarak adlandırma yapılması.
  • Günümüz ağ yapısının gereksinim duyduğu çok sayıda teknolojiyi içermesi.
Sabit IP Adresi Atama

TCP/IP özelliklerini elle yapılandırılarak istediğimiz IP adresini bilgisayara verebiliriz.


Basit TCP/IP hizmetlerini yüklemek için;


Windows XP için :
  • Denetim Masası’nda Program Ekle/Kaldır’ı açınız.
  • Windows Bileşenlerini Ekle/Kaldır’ı tıklatınız.
  • Bileşenler’den Ağ Hizmetleri’ni ve sonra da Ayrıntılar’ı tıklatınız.
  • Ağ Hizmetleri’nde, Basit TCP/IP Hizmetleri’ni seçiniz ve Tamam’ı tıklatınız.
Windows Vista için:

  • Denetim masasından program ve özelliklerini açınız
  • Windows özelliklerini aç veya kapat’ı açınız
  • Basit TCP/IP Hizmetleri kısmını işaretleyip tamamı tıklayınız


Adres Çözümleme Protokolü (ARP)

ARP, TCP/IP tabanlı yazılımların kullandığı IP adreslerini LAN donanımları tarafından kullanılan ortam erişim denetim adreslerine çözümler. Yani IP -MAC Adresi eşleşmesini yapar. ARP, ARP belleği olarak bilinen haritalama tabloları ile çalışır. Tablo, bir IP adres ile bir fiziksel adres arasında haritalama yapılmasını sağlar.

Yayın sayısını en alt düzeye düşürmek için ARP, gelecekte kullanılmak üzere, IP adresinden ortam erişim denetim adresine eşleştirmelerinden oluşan bir bellek tutar. ARP belleğinde dinamik ve statik girdiler olabilir. Dinamik girdiler zaman içerisinde otomatik olarak eklenir veya silinir. Statik girdiler ise bilgisayar yeniden başlatılana kadar ARP belleğinde kalırlar.

Bir LAN’da ARP hedef IP adresini alır ve haritalama tablosundan bunun karşıladığı hedef fiziksel adresi arar. Eğer ARP adresi bulursa, bulduğu fiziksel adresi, isteği yapan cihaza yollar. Gerekli adres ARP belleğinden bulunamazsa, ARP ağa bir yayın yapar. Yayına ARP request denir. Bu yayın bir IP hedef adresi içerir. Netice olarak yayını alan cihazlardan biri ARP request’teki IP adresinin kendisine ait olduğunu sezerse, isteği yapan host’a bir ARP reply gönderir. Bu çerçeve, sorgulanan host’un fiziksel donanım adresini içerir. İsteği yapan host bu çerçeveyi alınca onu kendi ARP belleğine yerleştirir

25 Mart 2009 Çarşamba

Geleceği Söyleyen Saat


ZÜRİH - İsviçreli saat üreticileri, Hintli falcıların yardımıyla 'geleceği söyleyen saat' üretti.
Borgeaud firmasında sınırlı sayıda üretilen saatin üzerinde bulunan küçük hazne kahverengi olduğu zaman, saati takan kişi, kötü şans getiren 'karanlık astral güçlerin harekete geçtiğini' anlayacak.
Kişi, kötü şansın geçtiğini ise hazne tamamen eski rengine dönünce anlayacak.
Kadınlar için 500, erkekler içinse sadece 150 adet üretilen saatlerin bin 500 sterlinden ( 3 bin 677 TL) yüksek bir fiyata satılacağı belirtiliyor.
Saatin sinema yıldızları ve politikacılardan büyük talep görmesi bekleniyor.

SORU: Yapısalcı yaklaşım ve çoklu zeka kuramı arasındaki benzerlik ve farklılıkları maddeler halinde yazınız.

CEVAP:Yapısalcı yaklaşım : a.Bilişsel yapılandırmacılık b.Sosyo-Kültürel yapılandırmacılık

Yapısalcı yaklaşım kuramcılarına bakıldığında ;Öncelikli olarak VYGOTSKY ve PIAGET, Heidegger, Lerman, Kilpatrick, Glaserfeld, Rotry karşımıza çıkmaktadır.

Çoklu zeka kuramı :
1. Mantıksal Matematiksel Zeka
2. Sözel-Dilsel Zeka
3. Görsel Zeka
4. İçsel Zeka
5. Sosyal-Kişiler Arası Zeka
6. Müziksel-Ritmik Zeka
7. Doğa Zekası
8. Kinestetik-Bedensel Zeka

Çoklu Zeka yaklaşım kuramcılarına bakıldığında ;
Galton, Sperman, Thorndike, Alfred Binet ve Thedore Simon, Wechler, Guilford, Piaget karşımıza çıkmaktadır.

Bu kuramların alt başlıkları incelendiğinde benzerlikler olduğu dikkat çekmektedir. Örnek verecek olursak :
a-) Grup ödevleri : Sosyo-kültürel yapılandırmacılık ve görsel, sözel, sosyal-kişiler arası zeka açısından benzerlik göstermektedir.
b-) Probleme dayalı ödevler : öğrencinin bilişsel yapılandırmacılığını geliştirirken bir yandanda mantıksal-matematiksel zekaya etki etmektedir.
c-) Yine bilişsel yapılandırmacılıkla mantıksal- matematiksel, görsel,sözel, müziksel ve bedensel zekalar benzerlik göstermektedir.

*Bunların dışında her iki yaklaşımdada çevresel faktörlerin önemi büyüktür. Çevre zenginliği ve kaynaklara ulaşım ikisindede büyüktür. Çevresel faktörlerin zenginliği zekanın ve öğrenmenin gelişimine etkisi büyüktür.
*Bu kuramların farklarına bakıldığında ise yapısalcı yaklaşımın zekaya yaklaşım şekillerine , çoklu zekada ise zeka türleri araştırılmıştır.

24 Mart 2009 Salı

OKUL YÖNETİM SÜREÇLERİ VE İŞLERİ






































































































































































































































































































































EĞER

EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki dekalp,
göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
CAN YÜCEL

EĞER

14 Mart 2009 Cumartesi

Kudüs Latin Krallığı (1099-1291)

1099'da Kudüs'ün Haçlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra kurulan ve 1291'e kadar varlığını sürdüren devlet.
IV. Godefroi'de Bouillon tarafından kuruldu; Kudüs şehrinin yanı sıra Antakya ve Celile prenslikleri ile Trablus Kontluğunu da kapsıyordu. Feodal modele göre örgütlenmişti ve Kudüs Meclisi tarafından yönetiliyordu.
Savunmasını askeri tarikatlar (Templier Şövalyeleri, Kudüslü Saint John Hayırsever Şövalyeleri, Töton Şövalyeleri) temin ediyordu. Haçlılar arasındaki çekişmeler yüzünden gücünü yitiren krallığın Tir dışındaki bütün toprakları, Selahaddin Eyyübi tarafından ele geçirildi (1187-1188).
Özellikle Saint-Louis ile diğer Haçlıların çabalarına rağmen 1291'de Mısırlı Memlukların Akkâ ve Tir'i ele geçirmeleriyle, krallık tamamen çöktü.

IQ SEVİYESİ GENLERDE GİZLİ

İlk kez gözlemlenen beyindeki elektrik akımı, zekanın sanılandan daha büyük oranda kalıtımsal olduğunu ortaya koydu.Zeka ile genetik ararsındaki ilişki uzun süredir biliniyordu. 2001 yılında yapılan bir araştırma ile, beyindeki ‘işlemci hücreler’in yapıldığı bölüm olan ‘gri madde’nin hacminin zeka ile ilişkili ve kalıtımsal olduğu bulunmuştu. Daha sonraki araştırmalar da ‘işlemci hücreler ‘ arasındaki bağlantıyı sağlayan ‘beyaz madde’nin kalıtımsal olduğunu gösterdi.
Yapılan son araştırma ise, ‘işlemci hücreler’ arasındaki bağlantının, bir başka değişle zihinsel faaliyetlerin kalitesinin de kalıtımsal olduğunu gösterdi. Araştırmaya göre, ‘işlemci hücreleri’ örterek bu hücreleri yöneten ve çoğaltan miyelin kılıfın özellikleri de kalıtımsal ve IQ ile bağlantılı.
California Üniversitesi’ndenPaul Thompson öncülüğünde yürütülen araştırma 23 tek yumurta ikizi ve aynı sayıdaki çift yuumutrat ikizi ile gerçekleştirildi. HARDI adı verilen özel bir MR cihazı ile ikizlerin beyinsel faaliyetleri incelendi ve miyelin kılıfdaki toplam aktivitenin görülebilmesini olanaklı kılan, beyaz maddedeki su difüzyonu ölçüldü. Thompson bunu “zihinsel hızın resmi” olarak tanımlıyor.Genetik özelliklerinin tamamı aynı olan tek yumurta ikizleriyle, genlerinin yarısı aynı olan çift yumurta ikizlerinin beyin haritaları karşılaştırılan araştırma ekibi, beynin zekayla ilgili pek çok bölümündeki miyelin kılıfının kalıtsal olduğunu hesapladı.
Kalıtsal olduğu bölümler arasında, vücudun sağ ve sol bölümlerindeki sinyalleri birleştiren ‘corpus colosum’ ile beynin görsel, uzamsal ve mantık bölümlerinden sorumlu olan ‘parietal lob’ da var.

18 Şubat 2009 Çarşamba

EĞİTİM
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.
İsterim ki, daima idealimi gençlere aşılayasınız ve daima korumak hususunda çalışasınız.
İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve tekniği versin, fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.
Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak muallimlerdir. Muallimden, mürebbiden mahrum bir millet, henüz millet namını almak istidadını kesbetmemiştir.
Kimi bahçe ile meşgûl olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır.
Öğretmenin yuvası okul, ailesi öğrencilerdir.
Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verilen değerle ölçülür.
Öğretmenlik, çocuğu sevmekle başlar.
Okul genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir.
En büyük savaş, cahilliğe arşı yapılan savaştır.
Öğretmen; geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur.
Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.
Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.
Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.
Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.
Devlet bünyesinde yüzyıllar boyu derin idari ihmallerin neden olduğu yararları iyileştirmede verilecek emeklerin en büyüğünü hiç kuşku yok ki irfan yolunda esirgememiz lazımdır. ( 1921 )
Kongremizden ( 16 - 21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Türkiye Milli Eğitim işlerinin bir programını hazırlamak amacıyla Ankara'da yapılan resmi ilk genel toplantıda ) yalnız çizilmiş eski yollarda şöyle veya böyle yürümenin nasıl olacağının tartışılmasının değil, belki ileri sürdüğüm şartları kapsayan yeni bir sanat ve marifet yolu bulup millete göstermek ve o yolda yeni nesli yürütmek için rehber olmak gibi kutsal bir görev bekliyoruz. ( 1921 )
Bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaradılış niteliklerimizle hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür kasdediyorum. Çünkü milli dehamızın tam olarak gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye kadar takip edilen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür ( fikri kültür ) ortmala uyumludur. O ortam milletin karakteridir.
Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığı ile, hakkı ile, birliği ile ters düşen bütün yabancı unsurlarla mücadele lüzumunu ve milli duyguya dayanan düşünceleri büyük bir olgunlukla her karşıt düşünceye karşı şiddetle ve fedakârlıkla savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni neslin bütün manevi gücüne bu özellik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Sürekli ve müthiş bir mücadele şeklinde beliren milletlerin hayat felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu özelliği büyük bir şiddetle istemektedir. ( 1921 )
Gelecek için yetiştirilen vatan çocuklarına, hiçbir güçlük karşısında baş eğmeyerek tam sabır ve dayanıklılık ile çalışmalarını ve öğrenimdeki çocuklarımızın anne ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini tamamlanması için her fedakârlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin kararlarında ne kadar ısrarlı olduklarını tarih doğrulamaktadır. Silahı ile olduğu gibi kafasıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. ( 1921 )
En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur.
Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence, bu programın iki esaslı noktası vardır:a - Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uygun olmasıb - Çağın gereklerine uymasıdır. ( 1922 )
Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır. Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir. ( 1922 )
Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzn esas unsuru köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi nurundan mahrum bırakılmıştır. Bundan ötürü; bizim izleyeceğimiz kültür siyasetinin temeli, evvelâ mevcut bilgisizliği ortadan kaldırmaktır. Ayrıntılara girmekten kaçınarak bu fikrimi birkaç kelime ile açıklamak için diyebilirim ki genel olarak bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihî, dinî ve ahlâkî bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek, kültür programımızın ilk hedefidir. Bu hedefe erişmek millî eğitim tarihimizde kutsal bir merhale teşkil edecektir. ( 1922 )
Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz: 1 - Milliyetine,2 - Türkiye Devleti'ne,3 - Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne; düşman olanlarla mücadele lüzumu. Fertleri bu mücadele gerekleri ve vasıtalarıyla donanmayan milletler için yaşama hakkı yoktur. Mücadele, mücadele lâzımdır. ( 1922 )
Hükümetin en verimli ve en önemli vazifesi milli eğitimle ilgili işlerdir. Bu işlerde başarılı olabilmek için öyle bir program takibetmeye mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü haliyle, sosyal, hayati ihtiyacıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen uygun ve uyumlu olsun. Bunun için büyük ve fakat hayali ve karmaşık düşüncelerden tamamen sıyrılarak gerçeği etkili bir bakışla görmek ve el ile temas etmek lazımdır. Teşebbüs edilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu şekilde kendiliğinden ortaya çıkar...
Yüzyıllardan beri milletimizi idare eden hükümetler eğitimin yaygınlaştırılması arzusunu gösteregelmişlerdir. Ancak bu arzularına ulaşmak için doğuyu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç milletin cahillikten kurtulamamasına neden olmuştur. ( 1922 )
Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.
Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz... Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal yaşamda bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi lâyık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da aynı öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz. ( 1922 )
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.
Dünyada, uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. ( 1922 )
İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat o kadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun. ( 1922 )
Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken, bir yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta aktif şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri, uygulamalı bir biçimde vermek metodu eğitimimizin temelini oluşturmalıdır.
Medeni ve çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda yalnız bu kadarla yetinemeyeceği şüphesizdir.
Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede layık olduğu medeniyet düzeyine ulaşması ancak, yüksek bilim ve teknik elemanlarının yetiştirilmesi ve milli kültürümüzün yüceltilmesi ile mümkündür.
Orta öğretimde bile eğitim ve öğretim metodunun uygulamalı olması esasına uymak şarttır. Kadınlarımızın da aynı öğretim kademelerinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir. ( 1922 )
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. ( 1922 )
Okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleri ile gelişir. ( 1922 )
Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan cemiyetinin en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. ( 1923 )
Memleketimizi, toplumumuz gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran kültür ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatîdir.
Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizleri bağlı olduğunuz ordunun kıymet ve kutsiyetini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir ordunun fertlerisiniz.
Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır. ( 1923 )
Okullarda öğretim vazifesinin güvenilir ellere teslimini, memleket evladının, o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ideal sayacak üstün saygıdeğer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, derece derece ilerlemeye ve her halde refah sağlamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır. ( 1923 )
Eğitim ve öğretimde uygulanacak olan metod, bilgiyi insan için fazla süs, bir hükmetme vasıtası veya medeni bir zevkten çok, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılması mümkün bir vasıta haline getirmektir. Milli Eğitim Bakanlığımız bu esasa önem vermektedir. ( 1923 )
Milli Eğitim'in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. ( 1923 )
Okul genç beyinlere; insanlığa hürmeti, millet ve memlekete sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir... Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilmesi en uygun olan en güvenli yolu belletir... Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu şekilde her türlü teşebbüsün mantıklı sonuçlara ulaşması mümkün olur. ( 1923 )
Memleketi ilim, irfan, ekonomi ve bayındırlık alanlarında da yükseltmek, milletimizin her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lazımdır. Bu kutsal amaçlar elde etmek için mücadeleye atılanların arasında öğretmenler en önemli ve en hassas yeri almaktadır. ( 1923 )
Bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları ekonomi programından çıkmalıdır... Çünkü herşey bunun içindedir. Bunun için evlatlarımızı o şekilde eğitip tebiye etmeliyiz ve onlara o şekilde ilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret dünyasında, tarım ve sannatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında faydalı olsunlar, etkin olsunlar, faal olsunlar, işleyen bir organ olsunlar. Bunun için milli eğitim programımız, gerek ilk öğretimde ve gerekse orta öğretimde verilecek bütün şeyler, bu görüşe göre olmalıdır. ( 1923 )
Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi vs. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. ( 1923 )
( İşte memleketi kurtardınız. Şimdi ne yapmak istersiniz? sorusuna verdiği cevap: ) Millî Eğitim Bakanı olarak millî kültürü yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir. ( 1923 )
Yeni nesil, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. ( 1924 )
Yeni Türkiye'nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî, idarî inkılâplar çok büyük, çok mühimdir. Bu inkılâplar, sayın öğretmenler, sizin; toplumsal ve fikrî inkılâptaki muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet,sizden "fikri hür, vicdanı hür, seziş ve anlayışı hür" nesiller ister! (1924 )
Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. ( 1924 )
Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki öğretim ve eğitimlerinin pratik olması mühimdir. Memleket çocukları, her tahsil derecesinde ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır. ( 1924 )
Terbiyedir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir sosyal toplum halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder.
Terbiye kelimesi yalnız olarak kullanıldığı zaman herkes kendine göre bir anlam çıkarır. Ayrıntıya girişilirse terbiyenin hedefleri, amaçları çeşitlenir. Meselâ dini terbiye, milli terbiye, milletlerarası terbiye... Bütün bu terbiyelerin hedef ve gayeleri başka başkadır... Yeni Türk Cumhuriyeti'nin yeni nesle vereceği terbiye, milli terbiyedir. ( 1924 )
Milli terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık karışıklık, yanlış anlama olmamalıdır. Bir de milli terbiye esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zorunluluğunu tartışmak gereksizdir.
Milli terbiye ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç beyinleri bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lâzımdır. ( 1924 )
Mili eğitim ışığının memleketin en derin köşelerine kadar ulaşmasına, yayılmasına özellikle dikkat ediyoruz. ( 1924 )
Türkiye'nin öğretim ve eğitim politikasının her derecesini, tam bir netlik ve hiçbir tereddüte yer vermeyen açıklık ile ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu politika tam anlamı ile milli bir nitelikte görülebilir. ( 1924 )
İlk ilham, ana baba kucağından sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır. Bu ilhamın gelişebilemsi, millet ve memlekete hizmet edebilecek kudret ve kabiliyetini verebilmesi için, millet ve memlekette büyük, derin ilgi yaratan fikir ve duygularla her an desteklenmesi lazımdır. Bu fikir ve duyguların kaynağı bizzat memleket ve millettir. Milletin ortak arzu ve eğilimine temas etmek ve onun gereklerine varlığı adamayı hareket kuralları olarak kabul etmek hakiki yolda yürüyebilmek için en önemli esastır. Bir milletin fertlerinde sağlanması ve egemen olması, uyulması gereken şey milletin ortak arzusu, milletin ortak fikridir. Bir insan memleket ve milletine faydalı bir iş yaparken, gözönünden bir an uzak bulundurmamaya mecbur olduğu kural milletin hakiki eğilimidir. ( 1924 )
Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet adını almak istidadını kazanmamıştır. Ona alelâde bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. ( 1925 )
Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi özellikle öğretim hayatında sıkı disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim kadroları disiplini sağlamaya, öğrenci ise disipline uymaya mecburdur. ( 1925 )
Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. ( 1927 )
Milli eğitimde, süratle yüksek bir seviyeye çıkacak olan bir milletin, hayat mücadelesinde maddi ve manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır. ( 1928 )
Büyük Türk milletine onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek gereklidir. Büyük Türk milleti cahillikten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Lâtin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Lâtin esasından Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolaylıkla okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. ( 1928 )
Hepimize, bu memleketin bütün vatanını seven yetişkin evlatlarına önemli bir vazife düşüyor; bu vazife, milletimizin tümüyle okuyup yazmak için gösterdiği istek ve arzuya fiili olarak hizmet ve yardım etmektir. Hepimiz, özel ve toplum hayatımızda rastladığımız okuyup yazma bilmeyen erkek, kadın her vatandaşımıza öğretmek için candan arzu göstermeliyiz. ( 1928 )
Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Eğitim Bakanlığı'nı almak isterdim. ( 1930 )
Her profesör ve öğretmenin aşılayacağı fikirler, ideal gayelere hizmet edecek şekilde olmalıdır. Kitapların cansız teorileriyle karşı karşıya gelen genç beyinler, öğrendikleriyle memleketin gerçek durum ve çıkarları arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türkiye'nin çocukları hayata atıldıkları zaman bu ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, milli şuur ve düzene uyumsuz kitleler meydana getirirler. ( 1931 )
Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünerek; batı bölgesi için, İstanbul Üniversitesi'nde başlanmış olan düzenleme programını daha köklü bir tarzda tatbik ederek cumhuriyete cidden modern bir üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesi'ni az zamanda kurmak lâzımdır. Ve doğu bölgesi için Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilkokullarıyla ve nihayet üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiiliyata geçilmelidir. Bu hayırlı teşebbüsün, doğu vilâyetlerimiz gençliğine kazandıracağı verim, Cumhuriyet Hükümeti için ne mutlu bir eser olacaktır. ( 1937 )
Büyük davamız, en medeni ve en üst refah seviyesinde bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir.
Bu, yalnız kurumlarda değil, düşüncelerinde de köklü bir inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti'nin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı, ancak, yasal bir planla ve en akılcı bir şekilde çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple, okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak; memleketin bütün kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetişitirmek; memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak, kişi ve kurumları yaratmak; işte bu önemli prensipleri en kısa zamanda sağlamak... Bakanlığın üzerine aldığı büyük ve ağır vazife ve sorumluluklardır. İşaret ettiğim prensipleri Türk Gençliği'nin beyninde ve Türk Milleti'nin bilincinde daima canlı bir halde tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.( 1937 )

EĞİTİM MERKEZİ

Eğitimcilerin Buluşma Noktası